23 Kasım 2015 Pazartesi

Madde:89. saffet semerci bu bankta delirdi

Eskiden bizim evin karşısında armut bahçeleri vardı. Çocuklar armut çalardı. Şimdi açık otopark var. Çocuklar oto teybi çalıyor. Aslında pek fazla bir şey değişmedi. Ben de değişmedim. Fırsat olsa değişirdim. Kim istemez ki bir uçurtmayla yer değiştirmeyi.

On yedi yaşındayken yanıma bir fahişe geldi, “Sigaran var mı?” dedi. “Kullanmıyorum,” dedim. “O zaman sigaraya başla ve bana ikram et,” dedi. Sigaraya böyle başladım.

Pansiyoner kimliğimle bir kıyı kasabasında manasızca dolaşıyordum o eylül. Tek gözü kör bir kadın yolumu kesti. İlk başta falcı zannettim ama öyle değilmiş. Bir delilikölçer icat etmiş. Kaç metre delirdiklerini anlayabiliyormuş insanların. Kaç kilobayt delirdiklerini de. Benimkini de ölçebilirmiş. “Tamam,” dedim. Kadının her dediğine inanmaya hazırdım. Biraz umutsuz bir durum. Bir siktir git diyenim bile yoktu. Her neyse. Tansiyon aletine benzer bir şeyi koluma taktı. Alet kolumu iyice sıktıktan sonra gözlerimin içine baktı. “Üç metre sekiz kilobayt delirmişsin,” dedi.

“Peki,” dedim. “O zaman ne yapmalıyım?”

“Çok basit,” dedi. “Başparmağınla işaretparmağının tırnaklarını kesip bir peçeteye koy. Üstüne bir tutam tuz ve bir çay kaşığı şeker ekle. Üç gün üstünde taşı o karışımı. Ama kimse görmesin. Üç gün sonra başının üstünde döndürüp lavaboya at. Bir şeyin kalmaz.”  

Kadının dediklerini yaptım. Üç gün sonra Ankara’ya geldim. “Tanrım,” dedim. “Bana Konfüçyüs’ün istediğinin tam tersini ver. Bana kitap dolu bir bahçeyle çiçek dolu bir ev ver. Sevgili istemez. Arkadaş istemez. Para istemez. Adalet istemez. Başka bir bok istemez. Sana söz bir roman yazacağım on yedi gecede. İsmini de Tanrım Sen Daha İyi Bilirsin Tabii Ama Fincanı Arsenikten Oyarlar koyacağım.”

O gece kaldığım otelin bütün camları kırıldı. Ben yandaki birahanede gol oldu zannettim. Otelin sahibi PKK bomba attı zannetmiş. Oysaki sadece otelin önündeki elektrik trafosu patlamıştı. Otelin sahibi beni kovdu. Bu olay nedeniyle psikolojisi bozulmuş. Kısa Lark’a başlamış. O derece.

Ben gerçeğin peşindeyim. Pek çok insan gerçeğin peşinde. Ama onlardan bir farkım var. Onlar daha iyi yalan söylemek için gerçeğin peşindeler ben sadece gerçeğin peşinde olduğum için gerçeğin peşindeyim. Gerçekse nedir biliyor musunuz? Bartın Karabük yolunda satılan bir çilektir. Dünyanın en lezzetli çileği Bartın Karabük yolundaki Soğuksu Dinlenme Tesisleri’nde satılır.

Bir turizm acentesi kurdum otelden kovulduğum gece. Paket turla maziye götürdüm insanları. Üç kişi katıldı. Geri dönmediler. Onları bekliyorum hâlâ. Çünkü ücretini de ödemediler. Parayı peşin almalıydım.

Yağmurda iki sevgili gördüm bugün. Kurtuluş Parkı’nda. İleride diyecekler ki, “Ne fena ıslanmıştık o gün.” Ben bu konuda yorum yapmayacağım.

Benim de bir sevgilim var. Ona çaktırmadan, sessizce ve katilce yaklaşırım genelde ve birden öperim. Derim ki, “Sakın korkma. Katil balinalar denizlerde yaşar. Karaya gelip seni öldüremezler asla. Buna müsaade etmem doğal olarak.” O da bana der ki, “Tamam korkmuyorum ama öpüşürken gözlerini kapa.” Bir dergide okumuş öpüşürken gözlerini kapatması gerektiğini.

Ne diyorduk. Gerçekler. Evet. Benim sevgilim aslında beni daha beraber olmadan terk etti. Ben de ona telefon açıp sustum. Demedim ki, “Ah! Seni seven bu adamın yüreğini deldin zımbaladın dosyaladın raflara kaldırdın.” Demedim ki, “Sus önce bir dinle! Sen bu cılkı çıkmış filmleri, duygu yüklü ağa paşa dizilerini seyrede seyrede, bu boktan şarkıları dinleye dinleye, hatta beş yaşından itibaren annenin saç fırçasını araklayarak onları söylemeye çalışa çalışa, duygularının esiri ya da efendisi olmuşsun azizem. Artık seninle hiçbir yere kedilersiz gidilmez.”

“Hişt! Sen. Gel böyle. O elindeki ne?”

“Ses kayıt cihazı.”

“Ne yapıyorsun onla?”

“Söylediklerini kaydediyorum.”

“Niçin?”    

“Enteresan geldi.”

“Adın ne?”

“Emrah.”

“Emrah ne?”

“Serbes. Sonunda t yok.”

“Memnun oldum. Ben de Saffet Semerci. Benim de sonumda hiçbir şey yok. Peki, sen ne iş yaparsın sonunda t olmayan Emrah Serbes?”

“Öğrenciyim.”

“Bugün ne öğrendin?”

“İtalyanca seni seviyorum demeyi.”

“İtalyan bir sevgilin mi var?”

“Hayır, İspanyol dilinde okuyan bir kız var.”

“Niye İspanyolcasını öğrenmedin o zaman?”

“Bütün dillerin temeli İtalyanca dediler.”

“O da seni seviyor mu?”

“Hayır, ne münasebet.”

“Bugünün tarihi ne?”

“30 Ekim 2004.”

“O zaman şunu da kaydet. Bugün Kurtuluş Parkı’nda, yağmur altında geziyordun. Bir bankın üstünde ‘Emrah Serbes Bu Bankta Delirdi’ yazdığını gördün. Kendine bir isim arıyordun ve ismini Emrah Serbes koydun. Bütün mirasınıysa ölü bir güvercine bıraktın. Öyle oldu değil mi?”

“Evet, öyle oldu.”

“Çok güzel, çünkü bana da öyle oldu.”  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder