Ayşenur’un ablası ilgisizlikten öldü. 36 yaşında. Bir sefer mutfakta tencere tava arasında ağlarken görmüştüm onu. Alakasız yerlerde ıstırap çekmek ıstırabı ikiye katlar. Bir mezar başında ağlamak çok daha makuldür, kimse neden diye sormaz. Piknikte çekilmiş bir fotoğrafı kaldı, kalmasa daha iyiymiş, yapıştırılmış gibi duruyor, sanki yok.
İşler yolunda gitmiyorsa mazi denilen şey bir enkazdır ve hatıraların da son kullanma tarihleri vardır. Küflenirler, kokuşurlar, bozulurlar. Mezunlar derneğine pilav yemeye gidenlerin çoğunun halinin vaktinin yerinde olması tesadüf olamaz. Ancak şimdiki halinden memnunsan geçmişi hatırlatacak organizasyonlardan keyif alırsın. Hatta geçmişin ne kadar boktan olursa aldığın keyif de o kadar artar. İşler yolunda gitmiyorsa hiçbir yere de gidemezsin. Ardında bırakacak bir şey yokken kim gidebilir. Hiçbir yere doğru uzun bir yürüyüş, bunu kim göze alabilir.
Ayşenur, gizemli, kindar ve çok güzel bir kızdı. Sahilde görmüştüm, seneler önce, kapkaranlık bir gündü, okullar kar tatilindeydi. “Benim yüzümden mi?” diye sormuştu. Ablasının kendi yüzünden öldüğünü düşünüyordu. Mahcup, tereddüt içinde, avutulamaz. “Evet,” diyemedim. Böyle durumlarda dürüstlük insanı en çok yaralayan şeydir. Bir soru sorduğumuzda dürüst bir cevap beklemeyiz. Bizi hayal kırıklığına uğratmayacak bir cevap bekleriz. “Hayır,” da diyemedim. “Boş ver,” dedim.
Yağmur durur ama saçaklardan ve ağaç dallarından damlamaya devam eden taneleri kalır. Hiç kimse bıçakla kesilmiş gibi terk edemez bu dünyayı. Bir insanın tam manasıyla ölmesi için onu hatırlayan hiç kimsenin kalmaması gerekir. Bu memlekette milyonlarca ölü yaşıyor bu hesapla bakarsak. Kimsenin siklemediği insanlar. Ateşböcekleri gibi, görünmek için karanlığa muhtaçlar. Belki bir gece nezarethaneleri andıran demir parmaklıklı zemin katlardan çıkarlar ve ışıltılı bir mezarlık mahallesi kurarlar. Sonra da silahlanıp gelirler ortalığın anasını sikerler. Herkesi öldürürler. Herkes öldüğü için de herkes unutulmuş olur. Böylece eşitlik sağlanmış olur. Bir Tanrı varsa eğer o gece kendini de bağışlamak zorunda kalır.
Bir insan pencereyi açıp sokağa atlayabilir ama hiç kimse pencereyi açıp “Bana acıyın,” diye bağıramaz. Ayşenur’un ablası dördüncü kattan atladı, hastanede öldü, bir hafta sonra. Onu hatırladıkça Görünmez Adam filmi geliyor aklıma. Görünmez bir kadın görünmez bir duvara çarptı ve kimse bunu görmedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder